Bölüm 63: Tuhaf Ana Salon
Kendinde değilken Chu Feng gözlerini açtı. Bilinci yerine geldiğinde aşırı mutlu oldu.
Yeni bir şey öğrenmişti. Öğrendiği şey görkemli gökyüzü tekniğini işlemeydi. Fakat Chu Feng kalpten gülümseyemiyordu çünkü gördüğü sahne onu şok etmişti
“Ne… Burası neresi?”
O anda Chu Feng’in bulunduğu yer artık bir oda değildi. Oda garip bir salona dönüşmüştü. Gerçekten de garip bir ana salon.
Uzun olmasına rağmen tavanı yoktu. Sanki başka bir dünyanın içini görebilecekmiş gibi. Etrafındaki duvarlar ne ahşap ne taş ne de çelikti. Duvarlar kristal gibi parlak ayna gibi pürüzsüzdü. Çok güzeldiler.
Fakat Chu Fengi bu anda en çok şaşırtan şey gökyüzüne karşı kapatılmış duvarın üstündeki kapıydı.
Kapı olağanüstü derecede büyüktü, hatta antik şehrin kapısından kat kat büyüktü. Ayrıca görünüşü de çok garipti. Sanki duvardan çıkan şeytanın ağzı gibiydi.
Büyük kapının üstü kalın zincirlerle kaplanmıştı. Her bir zincir bir metre kalınlığında ve sanki içeri bir canavarı kilitliyorlarmış gibi kapıyı yoğun bir şekilde sarmışlardı.
Ruh gücünün dağılmasından dolayı Chu Feng’in beti benzi attı. Kapı sıkıca mühürlü olmasına rağmen Chu Feng hala kapının arkasındaki dehşet verici enerjiyi hissedebiliyordu.
Bu enerji aşırı soğuk, buz gibi ve karanlıktı. Sanki bu dünyadan olmayan bir şey gibiydi. Bu enerji o kadar korkutucuydu ki Chu Feng’in saçları diken diken oldu ve omurgasından aşağı bir titreme aldı.
“Tanrım, öldüm mü acaba? Burası cehennem olamaz değil mi?” diye düşündü Chu Feng çünkü önündeki hiç bir şeyin gerçek olmadığını hissetti. Sanki bir rüya gibiydi ve dehşet vericiydi.
Aniden Chu Feng’in arkasında bir ses çınladı:
“Hey! Bu sensin! Sonunda geldin! Ha ha, harika, bu gerçekten harika”
Ses o kadar aniydi ki Chu Feng şaşkınlıkla zıpladı.
“Bu ne?” Chu Feng ürperdi ve hemen ayağa kalktı. O zaman fark etti ki arkasında bir yumurta vardı.
Siyah renkli bir yumurtaydı. Yumurta kocamandı bu yüzden bir tavuğun yumurtası olamazdı. Chu Feng’den bile uzun bir yumurtaydı. Dünyada böyle bir yumurta olamazdı.
Devasa yumurta aniden bir konuştu:
“Sen nesin Aptal Chu Feng! Gerçekten aptalsın. Ne biçim bir aptalsın sen! Uzun bir zamandan sonra baktın, bilmiyor musun sıkıldığımı?” Ses çok hoş ve tatlıydı. Ses sanki Yingyingin sesi gibiydi aynı zamanda altın ve gümüş zillere de benziyordu. Chu Fengin kesinlikle söyleyebileceği şey ise şu ana kadar duyduğu en güzel ses olduğuydu.
“Dişi yumurta? Bu bir dişi yumurtası!” Chu Feng şaşırdı çünkü ses kesinlikle bir kız sesiydi o zaman o kesinlikle bir dişinin yumurtasıydı.
Yumurtanın içinden küfür edercesine bir ses:
“Hayır, asıl sen dişi yumurtasısın! Sen tavuk yumurtasısın! Çürük yumurta! Salak”
Yumurta sanki kırılacakmış gibi sallanmaya başladı.
Tam bu anda Chu Feng’in görüşü bulandı ve etrafı çekildi. Her şey normale döndüğünde Chu Feng şaşkınlıkla fark etti ki mezardaki odanın yüzeyinde yerde uzanmaktaydı.
“Bu… Bir rüya mıydı?” Chu Feng çok şaşırmıştı. Ancak görkemli gökyüzü tekniğini işlemenin hala aklında olduğunu kavradığı zaman rahatladı.
“Bu adam gerçekten de ölmedi. Bu nasıl mümkün olabilir? O gerçekten de görkemli gökyüzü tekniğini işlemenin kabulünü aldı mı?” Neredeyse aynı anda Chu Feng gözlerini açtı. Bin Rüzgâr Okulunun lideri haykırmaya başladı:
“İmkânsız. Kesinlikle İmkânsız. O işlemesiyle nasıl olurda bu özel teknikte ustalaşabilir?”
Zhuge’nin yüz ifadesi o anda görülemese bile sesinden çok şaşkın olduğu çıkartılabilirdi.
Bunu gördükten sonra Chu Feng hafifçe gülümsedi ve ayağa kalkıp şunları söyledi:
“Kusura bakmayın, sizi hayal kırıklığına uğrattım. Ölmedim ve oldukça iyi bir durumdayım. Sizin istediğiniz görkemli gökyüzü tekniğine gelecek olursak, hehe…”
Chu Feng başını işaret ederek:
“O burada”
Bunun üzerine Bin Rüzgâr Okulunu lideri.:
“Seni Şerefsiz, seni parçalayacağım” diye bağırarak Chu Feng’in üstüne soğuk çeliği saldı.
Soğuk çeliğin gitmesine izin verdiği gibi soğuk çelik yere düştü. Bütün oda sallanmaya başladı.
*Gürültüler*
Yüzleşmenin ardından Bin Rüzgâr Okulunun lideri daha yeni geri saldığı elini toparladı aksi halde üç parmağını kaybedecekti.
Bu hareketi görmesi üzerine Chu Feng hiç tereddüt etmeden üç gök gürültüsü stillerinden ilkini kullandı. Hızlıca girişe doğru koştu çünkü iki ustanın önünde gerçekten de büyük bir tehlike içerisindeydi.
Eğer soğuk çelik onların gücünü küçük parmaklarından dolayı engellememiş olsaydı, ezilerek ölecekti.
Chu Feng’in hareketini gördükten sonra gözleri parlayan Zhuge şöyle dedi:
“Bu adam Azure Ejderha Okulundan”
Zhuge’nin bir bakışta Chu Feng’in kullandığı yeteneği anlaması gayet doğaldı çünkü o eski bir Azure Ejderha Okulu misafiriydi.
Chu Feng odadan kaçtıktan sonra hızlıca orjinal yol boyunca geri döndü. İki ustanın kendilerini ne zaman kurtaracaklarından fakat emin olduğu bir şey varsa oda bu iki ustanın kesinlikle kurtulacaklarıydı.
Bu durumda tek yapabileceği şey hayatı için kaçmaktı. Chu Feng koşarken yerlerde bir sürü ceset gördü. Bu mezarlarda gerçekten de çok kanlı bir savaş olmuştu.
Çoğu insan kendilerini tehlikeye atacak gücü bulamadı çünkü onlar çok bencildiler. Hatta bir sürü gelişen ustalar bile kandırıldı başkaları tarafından. Fakat bu mezar
Soygunun da kazanan açık bir şekilde Chu Feng’di.
Fakat kimse bilemezdi Chu Feng kendinin güvende olduğunu düşündüğü sırada asıl tehlikenin geleceğini.
Arkasında sinirli bağırış geldi:
“Sonunda seni buldum çocuk”
Bin Rüzgâr Okulunun lideri kendisine yetişmişti.
Fakat iyi bir durumda olduğu söylenemezdi. Sadece perişan değildi aynı zamanda giysisinde yer yer kan izleri vardı. Çıldırmış gibiydi. Tek bakışta çöken kısımdan kaçmak için ağır bir bedel ödediği anlaşılabilirdi.
“Kahretsin! Doğrudan Antik şehre dönmemeliydim. Daha uzun bir yoldan gitmeliydim.”
Bu durumda Chu Feng’in karşısındakini incelemek için yeterince cesareti yoktu. Gizemli tekniğe göre yöneldikten sonra birinci gök gürültüsü stilini kullandı. Omuzlarını savurarak büyük adımlarla hayatı için koşmaya başladı.
Yine de nasıl iki ustadan daha hızlı olabilirdi ki? Arkasından gelen büyük basınç onu şimşek gibi sıyırdı ve onu hızlıca toprağa savurdu. Toprağa gömülmüştü.
Bu anda Chu Fengin tek düşünebildiği şey ölecek olmasıydı. Bu kişi birçok öğrencisini ve kıdemlileri görkemli gökyüzü tekniği için harap etmişti ve kendisinin de harap olması an meselesiydi. Bu adam görkemli gökyüzü tekniğini almak için beynini bile açabilirdi.
“Hmm?”
Fakat aniden Chu Feng bir şeylerin yanlış olduğunu hissetti. Üstündeki büyük basınç aniden yok oldu. Arkasında baktığı zaman şok oldu çünkü arkası tamamen boştu. Bir kişinin gölgesi dahi yoktu.
“Bir illüzyon muydu yoksa?”
“Hayır, kesinlikle bir illüzyon değildi zaman ne oldu?”
Chu Feng’in kafası karıştı Bin Rüzgâr Okulunun lideri neden ortadan yok olmuştu. Hâlbuki millerce ötede mezarlığın dışında Bin Rüzgâr Okulunun lideri boş boş oturuyordu.
Yüzü dehşet içindeydi.
Şu anda hiç de bir okul lideri havasında değildi. Dudakları kontrolsüz bir şekilde titredi ve vücudu ürperdi. Gözleri önündeki kişiye kilitlenmişti.
Önünde çok garip dilenci vardı. Saçları darmadağınıktı fakat gözleri çarpıcıydı. Anlındaysa ateş gibi bir yara vardı.