Bölüm 92: Chu Feng’in Soyu
Chu ailesi toplantısı sonuçlandı. Chu Feng ve Chu Yuan şimdiki konutlarına döndüler.
“Baba sana sormak istediğim bir şey var.” baba ve oğul olarak bir odadaydılar, Chu Feng bir şey soracağını söyledi.
“Feng’er aklındaki bir şeyi söylemenin zararı yok.” Chu Yuan Chu Feng’e baktı ve bakışları sevgi ve gururla doluydu.
Chu Feng’in performansı birbiri ardına onu şaşırtıyordu. Bugün Chu ailesini kurtardığında bile kalbinde en büyük gururu olmuştu.
Bunu görünce Chu Feng konuşmayı uzatmadan ve gülerken her zaman sormak istediği soruyu söyledi, “Baba benim biyolojik ailem kim ve neden beni terk etme gereği duygular?”
“Bu…” Chu Feng’in kelimeleri çıktığında hala mutlulukla dolu olan Chu Yuan aniden dondu ve yüzü açıkça değişti.
“Baba, Konuşulmaması gereken konular mı?” Chu Feng yanlış bir şeyler olduğunu gördü.
“Konuşulmaz değil. Sadece bu, Feng’er ailen hakkında, neredeyse hiçbir şey bilmiyorum.” Chu Yuan açıklarken kuru kuru gülümsedi.
“Bilmiyor musun? Beni sokaktan almış olabilir misin?” Chu Feng biraz panikledi.
Beklenmedik derecede güçlü ama oldukça da deli olan dilenciyle karşılaştığından beri, Chu Feng soyunun basit olamayacağını hissediyordu. Bu yüzden Chu Yuan’a merakla bu soruyu sordu.
“Hayır, öyle değil. Aslında senle ilgilenmem için biri tarafından görevlendirildim.” Chu Yuan açıkladı, ama yüz ifadesinden biri her şeyin bu kadar basit olmadığını söyleyebilirdi.
“Birileri tarafından görevlendirilmek? Kim görevlendirdi? Ve nasıl o kişinin ailem olmadığını biliyorsun?” Chu Feng merakla sordu.
Chu Feng’in merakını görünce, Chu Yuan’ın yüzü bazı iç çatışmalar yaşıyormuş gibi sürekli değişti. Sonunda iç çekti ve konuştu.
“Ahh, Bu kadar çok öğrenmek istiyorsan, anlatacağım.”
“Bu hikayenin 15 yıl önce başlamış olması gerek. O yıl uzak bir yere göndermek için bir kaç Chu aile hizmetçisi getirdim. Yol dağdaki bir ormanın içinden geçiyorduk.”
“Dağ ormanında bir adamla karşılaştım. Adam bir çocuk taşıyordu ve bana soyadımın Chu olup olmadığını sordu.”
“Birkaç mala korumalık yaptığımızdan ve adamın kıyafetleri oldukça şüpheli olduğundan dolayı adama bakmadım ve sorusunu cevaplamadım.”
“Ama adam hareket dahi etmeden iki adamın havaya uçacağını ve öleceğini bir kan havuzu olacağını asla düşünemezdim.”
“O anda dehşete düşmüştük. Aslında arkamızı dönüp kaçmak istiyorduk ama faydasızdı. Biçimsiz bir aura etrafımızı sardı ve hareket dahi edemedik.”
“Soyadın Chu mu? Adam konuştu ve bir kez daha sordu. Sadece o zaman Chu ailemin hizmetçilerini öldürenin ve bizi sınırlayanın büyük olasılıkla o olduğunu fark ettim.”
“Fakat böyle güçlü bir kişiyi görmüş olan ben çoktan korkuyla dolmuştum. Nasıl sorusunu fark edebilirdim? Ona sadece boş boş bakıyordum.”
“O zaman şaşkınlıkla gözlerinde aniden beliren alevleri farkettim. Aynı anda getirdiğimiz tüm mallar ateşle yandı. Atlar ve araba bile anında kül oldu.”
“O anda sabırsızlığını gösteriyordu. Yaydığı öldürme arzusunu açıkça hissedebiliyordum. Hayatımda hissettiğimden bile daha korkutucu bir öldürme arzusuydu. Cehennemden gelmiş gibiydi.”
“Bu yüzden o anda şüphesiz öleceğimi hissettim. Fakat bana saldırmadı. Sadece konuştu ve sordu, son bir kez, soyadımın Chu olup olmadığını.”
“O zaman hiç tereddüt etmedim. Sorusunu hızlıca cevapladım ve ailemin sahip olduklarını ve Chu ailesinin nereye yerleştiğini bile söyledim.”
Bu hususta konuşurken Chu Yuan oldukça suçlu hissediyor gibi göründü. Chu Feng nedenini tahmin edebiliyordu. Belli ki o zaman ölmekten korkmuştu ve Chu ailesi hakkındaki her şeyi vermişti.
Sonuçta o kişinin Chu ailesine karşı bir düşmanlığı varsa Chu Yuan söyledikleriyle Chu ailesini satmış oluyordu ve Chu ailesi üyelerinin hiç biri ölümden kaçamazdı. Fakat Chu ailesi hala burda olduğuna göre o adamın başka bir amacı vardı.
“Baba, sonra ne oldu?” Chu Feng sonunu gerçekten merak ediyordu.
“Ondan sonra benimle birlikte giden tüm hizmetçileri öldürdü ve tek beni bıraktı.Çocuğu bana emanet etti ve o çocuk sendin.”
“Seni aldıktan sonra seni büyütmemi ve kendiminmiş gibi görmemi söyledi. Fakat adına karar vermeme izin vermedi. Chu Feng olmak zorundaydı.”
“Bu…”
O anda Chu Feng kalbinde büyük bir şok yaşadı. Çoktan o çocuğun kendi olduğunu tahmin etmesine rağmen kalbinde hala sınırsız bir şaşkınlık vardı. Adının Chu Yuan tarafından kararlaştırılmadığını hiç düşünmemişti. Başka biri tarafından çoktan karar verilmişti.
Chu Yuan’a aynı soruyu üç kez soran adamı düşündüğünde, Chu Feng’in biyolojik babasının soyadının da Chu olabileceğini düşünmek zor değildi, o adamın Chu Feng’in soyadını değiştirmesini istememesi çok olasıydı.
“O zaman nasıl reddetmeye cesaret edebilirdim? Doğal olarak ona söz verdim.”
“Fakat birkaç emir bıraktı. Nereden geldiğini ya da kendi oğlum olduğunu sana söylemeyecektim. Başlangıçta sana üvey oğlum olduğunu söylemek zorundaydım. En önemli şeyse sana zarar verebilecek bir şey yapamazdım ve seni sağlıklı büyütmek zorundaydım.”
“Eğer tek bir kural dahi ihlal edilirse, sadece bir son olacaktı. Tüm Chu ailesini yok edecek ve yaşayan hiçbir şey bırakmayacaktı.”
Chu Yuan gerçekleri anlatmıştı ve nihayet Chu Feng hiç sormazsa Chu Yuan’ın soyu hakkında hiç konuşmayacağını ve neden soyunu sorduğunda da bu kara huzursuz ve korku dolu olduğunu anlamıştı. Çünkü her zaman birinin tehdidi altındaydı.
“Baba o adamın ne olarak anıldığını biliyor musun ve vücudunda özel hiç özel işaretler var mıydı?” Chu Feng ciddi bir şekilde sordu çünkü çoktan kalbinde gizlice cevabı vardı.
“Nasıl anıldığını hiç söylemedi ama alnında gerçekten tuhaf bir doğum lekesi vardı. Bir ateşe benziyordu ve oldukça garipti.” Chu Yuan yanıtladı.
O anda Chu Feng oldukça sakindi çünkü tahminine oldukça benziyordu. Soyu gerçekten o günkü dilenciyle bağlantılıydı.
“Baba ondan sonra bir şey söyledi mi? Ebeveynlerimden bahsetti mi?”
“Hiçbir şey. Ebeveynlerin hakkında hiç bir şey söylemedi.”
“O zaman neden onun babam olamayacağını söyledin?”
Bu kelimeleri duyunca Chu Yuan gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Sadece yavaşça konuştu “ Çünkü seni bana verdikten sonra, ağır bir yükten kurtulmuş gibiydi. Hızlıca farklı bir kişiye döndü ve deli gibi bağırmaya başladı.”
“O gün söylediği delice kelimeleri hala çok net bir şekilde hatırlıyorum.”
“Ne söyledi?” Chu Feng’in beklemesi olanaksızdı.
“ Gökyüzüne doğru bağırdı: Gördün değil mi? Ne söylediysen çoktan yaptım. Gitmeme izin verebilir misin? Yalvarıyorum bırak gideyim!!!”